top of page

Maalesef Kapıyı Çalan Postacı Değil


Duydunuz mu kapının sesini?

Gelen keşke postacı olsaydı değil mi? Hiç olmazsa kapıyı açmadan zarfı posta kutusuna bırak git diyebilme şansımız olurdu…

Maalesef kapıdaki arkadaşın adı:

“Disruption”…

Nam-ı değer yıkım süreci; kökleri sarsan, taşları yerinden oynatan arkadaş…

Kısaca;

“Yıkıcı”…

Bakmayın kapıyı çaldığına, olabildiğince nazik olmaya çalışıyor kendisi. Sen o kapıyı açsan da açmasan da evinin, işyerinin baş köşesinde oturuyor…

Güzel olan haber ise kendisinin bir panzehri var:

Değişim yönetimi…

Dünyanın en büyük şirketlerinin listelendiği endekslerde son 30 yılda yerlerini kaybeden şirketlerin sayısında inanılmaz bir artış var.

Söz gelimi 1990 yılında Fortune100 listesinde yer alan şirketlerin yaklaşık %70’i o listede değiller artık.

Creditte Suisse’in yaptığı bir araştırmaya göre 1958 yılında S&P500 listesinde yer alan şirketlerin ortalama yaşı 60 yıl iken bugün bu yaş 20 yılın altına gerilemiş durumda.

Maalesef şirketler bu türbülansı yolcularına da fazlasıyla hissettiriyorlar.

Gallup’un yaptığı global bir araştırmaya göre işgücünün sadece %15’i kendini çalıştığı organizasyona bağlı hissediyor. Firmalar da bu durumun yani bir nevi uyutulduklarının farkındalar aslında. CBI’ın araştırmasına göre şirketlerin sadece %12’si çalışanlarının bağlılık seviyesinden memnunlar.

Özetle;

Şirketler “inovasyon volesi”, çalışanlar “beyaz atlı headhunter” peşinde..

İhtiyacın farkında olduğumuz, aciliyetinin de bir o kadar farkında olduğumuz ancak gereğini yapamadığımız bir konu “değişim yönetimi”.

İster dijital ve teknolojik kanattan gelsin isterse küreselleşme ve demografik kanattan gelsin; “disruption” etkisini güçlendirerek sürdürüyor.

Kurumları ve bireysel kariyerleri yutmaya devam ediyor.

Peki;

Bu bizim kaderimiz mi? Bizler de yutulmaya mahkum muyuz?

Cevap veriyorum: Hayır!

Temel hatalarımızdan birinden bahsetmek istiyorum bugün. İnatla değişim yönetimine proje yönetimi muamelesi yapıyoruz ve dolayısıyla insan boyutunu ihmal ediyoruz değişim projelerinde.

Varsa yoksa süreç optimizasyonu, etkin kaynak kullanımı, verimlilik, proje adımları ve kilometre taşları…

Peki ya insan? Duygu? Kaygılar? Uyum yetkinlikleri? Güven? Özgüven? Kültür? İklim? Ruh hali?

Her hangi bir değişim projesinde sizi optimize etmemi ister miydiniz mesela? Ya da size kaynak muamelesi yapmamı? Her adımda yapmanız gerekenleri kilometre taşlarına ayırıp elinize kullanım kitapçığı halinde versem görev tanımınızı, hayat sizin için de kolaylaşmaz mıydı robotlarda olduğu gibi?

Bence bu soruların cevaplarını hepimiz biliyoruz…

Daha evvelki bazı makalelerimde de yazdığım gibi değişimi yukarıdaki gibi mekanik ve duygu bağımsız bir akılla; insandan ve insanın kimyasından soyutlanmış izole bir optimizasyon süreciyle yönetmeye kalkarsanız bunun adı “değişiM yönetimi” değil “değişiN yönetimi” olur.

Dr. Serhat Tatlı Değişin Lideri Değil Değişim Lideri

“DeğişiN lideri” olarak sizler de “disruption” ile daha çook uğraşmak zorunda kalırsınız.

Sonra;

Demedi demeyin…

Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page